Hakkımda

Fotoğrafım
İşte en gerildiğim soru: "Kimsin lan sen?". ya da, İngilizce'yi yeni öğrenmeye başladığınızda 1. track 1. soru : Explain yourself... şeyy, ben Aslı. ondan çok var.. ozaman Aslı Demir...ondan da çok var. Ama başka ismim de yok. Benden de annemin dediğine göre sadece 1 tane var. Ben 3 yaşımda kavga etmeyi, 6 yaşımda okumayı, 7 yaşımda bisiklete binmeyi, 8 yaşımda boğulmayı öğrendim. Şu ana kadar 6 ev değiştirdim. 13 sene yılmadan Şişli Terakki'de okudum. Terakki Fen Lisesini bitirdim. Şimdi de Koç Endüstri Mühendisliğindeyim. ve evet o 13 seneye ragmen hala hazırlığım. Organizasyon party işlerini falan kovalayan garip biriyim. İnsanlar beni sever. tabi eğer yalan söylemiyorlarsa...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

90larda çocuk olmak...(herkes bu konuda yazar da ben eksik kalır mıyım?)

Yeppa, evet arkadaşlar. Yüzümüzdeki yalancı gülümsemeyi silip gerçek tebessüme dönüştüren şahane bir konuyla baş başayız: 90' larda çocuk olmak...

Ben 92'de doğdum. '90'lar' adlı döneme 8 yılımı verdim. Therefore benim için milenyum zamanları da bu bloga konu olacaktır. (30unda ielts sınavım var practice yapıyorum)

Çocukluğuma, lc waikiki ya da benetton'dan alınmış rengarenk kıyafetlerle başladım. En büyük eğlencem şekerden bileziği kafama takmaya çalışmak ve önce hüpletip sonra gümletmekti. Aterimiz vardı mesela, off ne oyunlar oynardık. Joystick'imi en az 10 kere kırmışımdır herhalde:) Tetriste hız rekoru kırabiliyordum. Işıklı lanet spor ayakkabılar çok modaydı. Şahsen ben hep nefret ettim. Bir de 4 tekerlekli patenler...korkulu rüyam...(itiraf ediyorum her türlü kayak sporundan korkuyorum; buz pateninden normal patene, kayaktan snowboarda, kaykaya...) Power Rangerslarım vardı(hepsinin kafasını koparmıştım)...Bilyelerim vardııı...(o renkli cisimcikleri o bilyenin içine nasıl soktuklarını hala merak ederim)
Sanal Bebek vardıııı!!!! Bırakın anne olmayı kendimi anneanne gibi hissediyordum. Bebeklerimin karnı doysun, yemeğini geç vermiyim diye kendi soframdan kalkıyordum. (düşündüm de, ne salakmışım ya...)
Ama en azından diğer veletler gibi milletin ziline basıp kaçmak gibi bir eğlencem yoktu. Ben evimde Hugo izler, yarışan çocuklara "aşağaaaa", "yukarıııı", "zıplasana lann salak!" diye bağırırdım.
Okulda en büyük eğlencem, diğer kızların iğrenç pembe kokulu silgilerine inat, kendime 'uhu' dan silgimsi canavarlar yaratmaktı. Tenefüslerde çoğunlukla Hırsız Polis oynar, hırsız olurdum. Bazen kızlarla lastik oynardım. Hani var ya, dünyanın en saçma oyunu, zıplıyosun ipe basıyosun dönüyosun üçgenin etrafında değmeden falan filan... Beden derslerinde yakar topta, namıdeğer "ortada sıçan", sınıfın en iyisiydim. Belimin kıvraklığını bu oyuna borçluyuz diyebilirim. Nadiren istop falan da oynardım da fazla sarmazdı...
Jetonlu telefonlar vardı. Bir de "hey corç versene borç" dediklerinde cevabı direk yapıştırabilirdim.
Pokemon kartlarım, tasolarım vardı. Ama o zamanki ticari aklımla abimin parlak charizardını sattığım için bu eğlencem kısa sürdü....
Süper baba şarkısına hastaydım ozamanlar, ama benim psikolojikman çökük olduğum dönemlerde ısrarla koroda bana o şarkıyı söylettikleri için nefret ettim...

En eğlenceli yazımı bile böyle bi konuya bağlayarak bitirdiğim için(daha doğrusu bitiremediğim için) şuan neden twistysmile olduğumu anlıyorum...

iyi geceler...

Bu arada, Tsubasa'ya aşıktım

nefret

Hayalet şairin olarak kalacaktım sonsuza dek.
Ne zor olmuştu yüreği tercüme etmek...
Nefesim,
Gölgem olmuştun.
Her adımımda, her sözümde vardın.
Şarkılar yeni anlam kazanmıştı;
Her sözü bana,
                      bizeydi sanki...
Şiirler 2. kez okunmadan hissedilmişti.
Ve  hatta..
                yazılmamış şiirlerin sarhoşluğunu yaşıyordum.

Çiçekler dalından kopunca hayat buldu sanki,
o bana verdiğin ilk gül,
                                 ilk zamanındaki gibi.

Peki ya şimdi?
Değer miydi bütün bu duygularımızı çöpe atmaya?
Değer miydi şiirimi yarım bırakmaya?
Normalde 3 nokta ile yarım bırakabileceğim şiiri bile tek bir noktayla bitirdim.

baba = ilk aşk ilk ihanet
o = ilk aşk ilk ihanet

farklı aşklar farklı ihanetler... şimdi insanlar nasıl benim onlara güvenmemi beklerler?
..."Herkesi sevebilirdim aslında, eğer ilk önce seni sevmeseydim"...

Ekin & Gülce

Bu hayattan sıkılmış belki
Meraklıyken öbür hayata
Ellerimi açmış yalvarırken tanrıya
İki elimi de yakalayıverdiler
Şimdi ellerim sıcak
Dudaklarımda gerçek tebessüm
Yanımda gerçek dostlar

26 Temmuz 2011 Salı

uyumak ya da uyumamak. işte bütün mesele bu...

Uyumak istiyorum anne, bana ninni söylesene...Efendim? Çok mu büyüğüm? Yooo diilim!!! Diilim işte....

Can sıkıcı bir hayat yaşıyorum diyeceğim, korkuyorum. Bencilsin diyecekler, saçmalama sende olan kimsede yok diyecekler, senden daha kötüleri var onları düşün diyecekler...
Eyvallah haklısın belki. Ama peki benden iyileri yok mu? Kıskanç bir insan değilim ama "neden  benim hayatım böyle?" diye sorma hakkım bile mi yok?
Hakkım yok mu? Buna bile mi...?

En iyi kalpli arkadaşımın tesellisi ise hepsinden daha kötü: "seni çok iyi anlıyorum...ben de aynılarını yaşadım..."...
çok afedersin de;
siktir git...
Beni kimsenin gerçekten anlaması, aynı şeyleri yaşaması gibi bir durum söz konusu değil. Olaylar benzerlik gösterse de "ben" farklıyım. Kişiliğim, gücüm, sinir katsayım farklı.

Size kısaca hikayemi anlatayım. Bir çoğunuz "benim yerimde olsa ne yapardı acaba" diyecek, bir kısmınız ise özelimi buraya yazmamı yadırgayacak belki. umrumda değil...


Ben 28 Nisan 1992'de saat 07:00 sularında annemin karnına sancılar girdirmeye başlamışım. Nasıl bir Dünya'ya geleceğimi tahmin etmiş olsam gerek, 9buçuk ay çıkmamışım. 17:00'da suni sancıyla zorla Dünya'ya getirilmişim; çok can yakarak.
Benden önce 88 doğumlu abim var. Pek sevgi dolu olmasa da, küçükken çok kavga etmiş olsak da, onu çok severim.
5yaşıma kadar olan dönemi hatırlamıyorum. 5 yaşımda 4 büyük olay gerçekleşti. 1-Kız kardeşim, hayatımın anlamı Yağmur doğdu. 2-Üst üste 4 kere zatürre geçirdim uzun süre hastanelerde yattım. 3-Bademciklerimi aldılar. Ve 4-Babam kaçtı. Evet evet, bildiğiniz sorumluluğa gelemedi kaçtı. Ama biz soranlara öyle demiyoruz: Bizim kral babacığımız Rusya'da paraları karılarla....ay pardon, Rusya'ya bizim geleceğimiz için para kazanmaya büyük işler yapmaya gitti. Siz sormadan ben söyleyeyim. Kendisi serbest meslek erbabı. Tekstil, emlak, inşaat vs takılıyor. Allahı var, cebimizden para hiç eksik olmadı, 3 çocuğunu da anaokulundan üniversite sona kadar özelde okutuyor falan filan. Ama mesela ben hiç babamla sinemaya gitmedim. Ya da babam hiç benim kulağıma kiraz takıp fotoğrafımı çekmedi...
Sonra ben büyüdüm. Abim 3 kızın yanında fazla dayanamadığı için evdeki sorumluluk hep bendeydi. Hem annemin hem kız kardeşimin, hem annesi hem babası oldum. Bu arada, anne candır, kraldır, cennet onun ayakları altındadır...
Gel gelelim ben 18ime geldiğimde babam Türkiye'ye döndü. Dönüş ne dönüş: "Ben sizin babanızım ben ne dersem o olur". Bunun alkolik versiyonu: "Ben racon kesmem kafa keserim" ...Onun yerine abim Litvanya'ya gitti ordaki işlerin başına.
18 senedir baba yok, şimdi bi baba çıktı...iskele babası
19 oldum değişen bişey yok. Tek şey ben gittikçe ailemden daha fazla kopuyorum. Kız kardeşim ve annem için üzülüyorum. Onlar anneleri olmadan yaşayamazlar...
Olay bu işte

işte şimdi gel de uyu.
şştt arayıp ağlıyomusun falan diye sormayın sakın. Aslı Demir ağlamaz. güler. (tabi eğer sarhoş değilse...)

nasihat

unutma en değerli kişi kendinsin! yarın yanında olmayacaklar için dününü kaybetmiş olabilirsin ama bugununu kaybetme.herşey birer tecrübe.sen bir ressamsın al fırçanı eline batır bütün renklere.gün gelip baktığında resmine göreceksin sen rengarenksin! herşyn her detayını düşündüğün siyah tabloyu atıp değmediğini anladıktan sonra gökkuşağı olacaksın. bırak insanlar kendilerini kandırsınlar ben böyle mutluyum diye takma kimseyi kafana. sen özelsin ve seni hak etmeyenler için asla kendini üzme, hakedecek birisinin olduğunu da düşünme.çevrendeki herkes sana bişeyler katabilir ama sen asla kendinden birşey kaybetme! an gelicek rezil olucaksın takma! bu bile bir tecrübe bırak sana gülmeye yeltenenler önce dönsünler kendilerine gülsünler çünkü asla senin oldugun noktaya yükselemecekler.babasına güvenenlerin söz sahibi oldugu bu hayatta kendine güven. kendini sev. sen farklısın. ve unutma en değerli dostun çikolatan!!!

ilk okul 3. sınıf şiirim

Balıkçıydı benim babam
Yosun tutmuş kayığıyla gezerdik
Ne ilginçti yakamozda
Saf balıkları zavallı solucanlarla kandırmak
Abim top oynardı
Gelir kalemizi yıkardı
Annem uzanırdı kumsala
Güneş gözlükleriyle artist gibi
Kirliliğimizden yakınırdı
Deniz kabuğu toplardım ben
Kardeşim de toplardı
En güzelleri benim olurdu hep
Büyüktüm ben çünkü
Ama abim en büyüktü
Büyüğün de büyüğüydü o
Annem hiç sevmezdi böcekleri
Ama çok severdi balık yemeyi
Balık kilo yapmazdı çünkü
Babam da severdi balığı
Ama kilo yapardı onda nedense
Anneme göre o en zayıf, babam en şişkoydu
Ben dalgaları tekmelerdim
Abim gelir beni tekmelerdi
Yüzerdik bazen denizde hep beraber
Kulaç atmayı en çok abim sever
Kardeşim yeni oyuncaklar diler
Annem ağaç evinde bizi bekler
Babam ise yine sandalıyla dünyayı gezer

isyan

şimdi ellerin ellerimde değil
bırak hayalin bende kalsın...

Keşke

Keşke silgi kullanabilsem hayatta
Keşke yok olabilsem istediğim anda
Keşke objektif bakabilsem hayata gazetecinin kamerasıyla
Keşke güneş gözlüğümü takıp korunabilsem ışıktan
ya da el fenerimi yakıp çıkabilsem aydınlığa

Neden insan siyah giyer?

Her insanın rengi farklıdır. İnsanın karakteri ya renklerle açığa çıkar, ya da karakterinin üstü renklerle kapatılır.

Kimi insanlar renklerle yaş arasında bir oranın varlığına inanırlar. Küçük kız çocuklarına pembe, erkek çocuklarına mavi giydirerek bir 'bay'an ile bir 'bay' ın asla eşit olamayacağını anlatırlar gizlice. Orta yaşlılar koyu renkleri tercih eder asil ve olgun görünmek için. Kahverengi ve siyah favorileridir. Yaşlandıkça renk tekrar açılır. Beyaz eşarplar örter beyaz saçların beyazlığını...

Genelde her yaşı renklerle gruplandırabiliriz ama birileri vardır ki, -gençtirler- ,onları çözmek imkansızdır. Kimileri çılgın genç edasıyla gökkuşağı gibi gezer; kimileri olgun takılmayı sever kahveyi seçer. Kimileri kaşına gözüne göre renk giyer ve kimileri vardır ki; bu fahişe gibi vurdumduymaz hayattan gazi çıkabilmek için soyutlarlar kendilerini karanlığı seçip. Siyah renk ile havanın bütün sıcaklığını üzerlerinde taşırlar ki üşümesinler. Kötü niyeti yoktur çoğunun, 'deli' değillerdir onlara denildiği gibi. Sadece korunmak isterler diğer yalancı renklerden...